1 Mart 2011 Salı

Oğlum artık bebek değil!

Ege’nin yaşını görünce zamanın ne kadar çabuk geçtiğini anlıyorum. Doğduğu an, eve gelişimiz, neredeyse bütün gün uyuduğu günler daha dün gibi. Sanırım onu hareket kabiliyeti arttıkça, işler de yoğunlaştıkça zaman daha hızlı akmaya başladı Hal böyleyken onunla birlikte geçirdiğim her an daha bir kıymetli hale geliyor. Şimdiden sadece emip uyuduğu günleri özlemişken bir sene sonra da bugünkü hallerini özleyeceğimi biliyorum. Dayanılmaz derecede tatlı halleri; konuşma çabaları, soru soran elleri, şaşırdığı zaman çıkardığı şaşkınlık ve mutluluk karşımı “aa” sesi hiç bozulmasın istiyorum
Ama artık bebeklikten çıktığını “çocuk” olmaya başladığını görünce de tatlı bir mutluluk kaplıyor içimi, büyümesi hoşuma gidiyor, küçülen kıyafetlerini ayırırken tuhaf bir haz duyuyorum. Ona verdiğimiz sorumlulukları çok ciddi bir şekilde yerine getiriyor; banyodan önce kirlilerini kirli sepetine atıyor, odaya girdiğimiz ışığı o açıyor, biz ona yemek verirken o da bizi küçük kaşığı ile besliyor. Son olarak ayakta dururken ayakkabılarını giydirdim ya artık gözümde bir delikanlı.
Tabi büyümesi ile birlikte yaramazlık katsayısı da yükseliyor sanırım; bu yaşta bir çocuk nasıl engellenir ya da engellemek gerekir mi bilmiyorum. Şu an çiçekleri koparmamak, tuvalet fırçası gibi pis eşyalara dokunmama dışında, sınırsız bir özgürlük içinde evde dilediğini yapıyor. Dolap kapakları boyandı hatta odasındaki koltuğun arkasında da sanatsal denemeleri var; kabulümüz. Ama salondaki duvarın tam ortasında da çizikler atmaya başlayınca durdurmamız mı gerekir acaba diye düşünmedim değil. Bu noktada “oğlumdan kıymetli mi? Yapsın istediğini” yaklaşımı ağır basmakla birlikte, bir takım kısıtlamalara şimdiden başlamalı mı yoksa yaratıcılığını engellememek adına canlılara zarar vermemek şartıyla serbest mi bırakmalı bilmiyorum. İnsan düşünmeden edemiyor; 1,5 yaşında da özgür olamayacaksak ne zaman olacağız?

21 Eylül 2010 Salı

GECİKEN DOĞUMGÜNÜ FOTOĞRAFLARI


İşten güçten kafamı kaldırıp güzel oğlumun birinci yaş günü yazısını yazamadım.

Sanırım gelen davetlilerimizin yaş günü ile ilgili hatırlayacağı ilk şey havanın dehşet sıcak olduğudur. Gerçekten de kutlamamızı yazın en sıcak gününde, öğle sıcağında yapmak zorunda kaldık. Tenteler yetmeyince çare iç kısımdaki klimada arandı. BUndan sonra da planları kapalı alanda yapmakta fayda var sanırım.

Pastamız güzeldi; hem tadı hem de şekli. Tahmin edileceği üzere oğluma güzel bir yelkenli yaptırdık (www.pastha.com). Pastanın yanına küçük cup cake'ler de sipariş etmiştik, keklerin üzerindeki motifler de sürpriz oldu.
Üzerine iş arkadaşım Meral'ın yaptığı buz gibi vişne likörü de gelince kutlama mönüsü tamamlandı..

"İlk doğumgünü" telaşımız da böylece geçti:)
Nice yıllara güzel oğlum!!

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Tatildeydik





İki hafta önce Ege ile 3.tatilimizi yaptık, 2 ve 8 aylıkken yaşadığımız tatil deneyimlerine 11. ayı da ekledik.

Sanırım alışveriş kısmından başlamak lazım; artık oğlum kocaman olduğu için ona içine oturabileceği bir simit ve sudayken içimizin rahat etmesi için şişen yastıkları olan bir mayo aldım. Elim kova ve küreğe de gitmedi değil ama onları da seneye bıraktım:)Can arkadaşımız Dilek'in Amerika'dan getirdiği güneş kremini de yola çıkmadan bir gün önce alınca kum-güneş-deniz üçgeni için eksik bir şeyimiz kalmadı...
Valize gelince; üşür, terler, kirletir, plaj havlusu, banyo havlusu, yedek bez, simit, mayo vs derken bir valizi kapladı Ege'nin eşyaları..Arabayla gittiğimiz için dert etmedik ama gerçekten tipik tatilci Türk ailesi olarak ağzına kadar dolu bir bagaj ve hatta arabanın içi de çanta vs. dolu olarak yola koyulduk..Hedef: Çeşme.
Otel süper (Deniz ve Cem'in kulakları çınlasın, ellerine sağlık süper bir mekan yaratmışlar..), hava, ortam tatile elverişli ancak gözünü sevdiğim Çeşme arabanın şart olduğu bir mekan..Sabah küçük çaplı bir günlük valiz hazılığından sonra in arabaya bağla Ege'yi koltuğuna, 5 dakika yol git kaldır Ege'yi koltuğundan, gölge bul yerleş, sıra ile sörfe git, sıcakta Ege'yi kuma bastırama, sörf yapanlar arasında suya sokama..Bir gün sakin bir plaj bulup Ege'yi kumla tanıştırabildik. İki günün sonunda pes ettik. Ver elini Bodrum..

Sanırım Ege de biz de tamamen tekne insanı olmuşuz..Ve bir daha anladık ki bebekli tatil için en uygun tatil mekanı tekne. Çanta hazırlamaya gerek yok, herşey elinin altında, bebişin uyuduğunda at kendini suya, dilediğin yemeği - tuzsuz baharatsız köfte, çok iyi pişmiş yumurta, evden getirdiğin tarhana- yaptır aşçıya, bebeğin uyuduktan sonra da güvertede güzel mangal keyfi..
Sibel Arna'nın kulakları çınlasın; dadımız yoktu ama süper rahat ettik, aklımızı tatilde bıraktık döndük İstanbul'a..

İnşallah Ekim'de tekrar gideceğiz tekneye..bu sefer Damla-Emre ve Nil de bizimle olacaklar..İple çekiyorum..

22 Haziran 2010 Salı

10. Ay Kontrolü

10. ay kontrolümüz için doktora gittik. Doktorumuzu en son 8. ay sonunda görmüştük,
aşılarımız bittiği için acil bir durum olmadığı takdirde 2 ay gitmemize gerek olmadığını söylemişti.
Çok şükür yolunda her şey. Hep olduğu gibi kilomuz alt limitlere yakın (8.500 gr), boyumuz ortalamada (71 cm), motor hareketlerimiz beklenenin de ötesinde:) Doktorumzu Ege'nin tutunup yürüdüğünü duyunca şaşırdı hatta.
Her kontrolde olduğu gibi Ege'nin biraz kilo alması için muhallebi önerdi ama bu ay da vermeyeceğim sanırım.
Dünün en güzel anları doktor öncesi Babişle Astoria'da yediğimiz yemekti.
Ege her zamanki gibi ekmek yiyerek bize eşilk etti:)




20 Haziran 2010 Pazar

Efes Pilsen One Love Festival


Festivalin'in 18 yaş altında bir konuğu vardı; Ege ilk festivaline gitti:)
Giderken yolda arabada uyudu, alana vardığımızda hala uyuyordu. Bir saat kadar sonra uyandı ve feci bir şekilde ağlamaya başladı. Garip bir tesadüf, uyanıp hıçkıra hıçkıra ağlamadan bir 10 dakika önce Ege'nin hiç ağlamayan bir beek olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordum:)
Neyse çok uğraştım ama Ege'yi sakinleştiremedim, çaresiz hemen arabasına koyup evimizin yolunu tuttuk..

İlk Dişlerimiz

Ege'nin babalar günü hediyesi dişleri oldu:)
5. ay kontrolünde doktorun "2 aya kalmaz çıkar dişleri" demesinin üzerinden 5 ay geçti neredeyse; Ege bugün tam 10 ay 11 günlük oldu ve sonunda dişleri çıktı.
Babişimizin yarıştan dönmesini beklerken kemirdiği zeytinli ekmekler sanırım dişlerin patlamasını ivmelendirdi, bize çok hoş bir sürpriz oldu.
Dişi ilk gören bebeğe hediye alırmış, yarın oğluma güzel bir simit alacağım böylelikle tatilde bol bol yüzebilecek.
Okuduğum ve diğer annelerden duyduğum gibi ağrı, uykusuzluk, iştahsızlık, keyifsizlik olmadı Ege'de. Şu saat itibariyle de mışıl mışıl uyuyor, bundan sonra sızı olur mu bilmiyorum, umarım olmaz, huzulur oğlumun rahatı bozulmaz.
:)

6 Haziran 2010 Pazar

Hoş Geldin Nil İdil



Dört gözle beklediğimiz Nil'imiz Cuma günü doğdu.Doğumun bu haftasonu olmasını bekiyor hatta hızlandırmak için -bende ve Dilnişin'de edindiğimiz deneyimle- cumartesi akşamı Sardinella'da ağır bir yemek yemeyi planlıyorduk. Ama sevgili Nil İdil biz birşey yapamadan geleceğinin sinyalini cuma sabaha karşı verdi.
Benim doğum fotoraflarını çekme hayalim de işten çıkamadığım için yalan oldu tabii..
Hastaneye ancak öğlen 1 saat uğrayabildim. Damla epidüral etkisini yitirdiği için bayağı sancı çekiyordu.
O an kendi doğumumu hatırladım; ne kadar acılı/sancılı bir süreç olsa da insan o anları çok güzel hatırlıyor. Bebeğini gördüğü anda ne doğum sancısı, ne de 9 ay boyunca yaşanan zorluklar kalıyor insanı aklında.
Ben hastaneden çıktıktan 1,5 saat sonra tam 15 dakikada doğmuş Nil İdil.
İşten çıkınca hastaneye yine uğradım; pembe-beyaz, sakin ve çok güzel bir bebek.
Dilerim tüm hayatı doğumu kadar kolay, yolu her zaman açık olur:)